27 Şubat 2010 Cumartesi

Cevizli Gül Böreği.....

Şekerli ve de cevizli börek yediniz mi hiç??
Eğer denemedinizse ısrarla tavsiye ediyorum deneyin .Gerçekten çok hoşunuza gidecek bir lezzet..
Giresun da elde açma yufka ile ya da kışlık yapılan kuru yufkalarla yapılır bu börek ,ki o zaman çok daha lezzetli oluyor..
 Malzemeler
4yufka
2 yumurta (1 yumurtanın sarısı böreklerin üstü için kullanılacak)
2 bardak süt
1su bardağı sıvı yağ
2 bardak az çekilmiş ceviz
Cevizin içine konmak üzere yarım  çay bardağından biraz fazla şeker
Böreklerin üstü için haşhaş veya susam ve/veya çörek otu

Hazırlanması
Her bir yufkayı eşit 6 parça olacak şekilde üçgen biçiminde kestik.
Harcı için sütü, sıvıyağı ,1 yumurtanın tamamını ve diğer yumurtanın sadece beyazını iyica çırparak karıştırdık.
Ceviz içleri ile şekeri karıştıralım.
Hazırladığınız sütlü karışımdan 1/2 su bardağı böreğin üstü için ayırdık ve kalan harcı üçgen şeklinde kesilmiş her bir yufka parçasının üzerine eşit olarak dağıtarak sürdük
Yufkaların geniş taraflarına gelecek şekilde şekerli cevizimizi bölüştürdük ve her bir yufkayı sigara böreği sarar gibi sardık.
Daha sonra bu böreklere resimdeki gibi gül böreği şekli vererek yağlanmış veya yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisi üzerine yerleştirdik. Daha önce ayırdığınız 1/2 bardak harc ile böreklerin üzerini ıslattık, ve üzerlerine çırpılmış yumurta sarısını sürdük.
En son olarakta böreklerin üzerine susam, çörek otu veya haşhaş serperek, 200 C fırında üzerleri kızarana kadar (yaklaşık 40-45 dakika) pişirdik.
*******
****
**
*
Fırından çıkan böreklerinizin üzerine çok hafif nemli bezle örterek 5 dakika dinlendirin. Böylelikle börekleriniz daha da yumuşak olacaktır.

AFİYET OLSUN

Gül poğaça....

Bugün çocuklar da babamız da evde dolayısı ile de çok istememe rağmen fırsat bulupta oturamadım bilgisayarın başına....
Hazır babamızı da evde bulmuşken biraz çalıştıralım dedik .Evde ufak tefek değişiklikler yaptık .Ama bizimde kimyamız değişti...  
Yorgunluktan ne yazacağımı bilemiyorum...
Gün tariflerini yazmaya devam ediyorum .Değişik görünümlü bir poğaça isterseniz işte tamda size göre bir tarif...
Poğaçanın  tarifini Sevgili Birsel'in bloğundan aldım.

Üstteki kolajda poğaçanın yapılış aşamalarını tek tek göstermeye çalıştım .Hepisi bu kadar .Bundan öteside yok canlarım..
Bu görüntüde olmuş bitmiş hali...Pişince sıcak sıcak çok lezzetliydi ... 
Benim poğaçaların peynirleri üstten biraz firar ettiler, dışarılara taştılar... 
Tarifi Birselden aynen aktarıyorum . 

Malzemeler :
1 su bardağı sıvı yağ
1 su bardağı ılık su
2 su bardağı süt
1,5 paket yaş maya
3 yemek kaşığı toz şeker
2 adet yumurta (sarıları üzerine sürmek için ayrılır.)
2 çay kaşığı tuz
1 yemek kaşığı tereyağı
aldığı kadar un
Tarifte mahlep yok ama bir daha ki yapışımda eklemeyi düşünüyorum

içine :
beyaz peynir, domates, biber dilimleri
Ben sadece peynir maydanoz karışımı kullandım

Yapılışı :
1 bardak ılık suda maya ve şeker eritilir. 5-10 dk. bekledikten sonra diğer malzemeler eklenir. Aldığı kadar un ilave edilip iyice yoğrulur. 20 dk. mayalanmaya bırakılır. Cevizden biraz büyük parçalar alınıp açılır. Hamura bıçakla çizikler yapılır. Ortasına peynir, domates ve biber dilimleri yerleştirilir. Karşılıklı kenarları kapatılarak gül şekli verilir. Yağlı kağıt serilmiş tepsiye yerleştirilerek 1 saat mayalanması için bekletilir. Üzerine yumurta sarısı sürülür. Çörek otu serpilip önceden ısıtılmış 180 derece fırında kızarıncaya kadar pişirilir.
 
Afiyet olsun

Hepinize iyi hafta sonları diliyorum... 

26 Şubat 2010 Cuma

Sosisli Rulo Kurabiye...

            Bu rulolar çocukların severek yiyeceğii tarzda oldu ...Yapılışı çok ta pratik.
Tarifi kardeşimin eşindendi .Bana kalansa sadece pratiğe döküp kurabiyeyi yapmaktı . Gerçi kurabiyemi  poğaça tarzı bişeymi siz karar verin..Severek ve zevk alarak yaptım bende...
  Kahvaltı sofraları içinde güzel bir aperatif olur diye düşünüyorum ...Siz ne dersiniz?
İşte tarifi...

Malzemeler
250gr tereyağı
1 su bardağı yoğurt

2 adet yumurta
1 çay bardağı sıvıyağ
1 paket kabartma tozu
Aldığı kadar un
(hamur kıvamı kulak memesi kıvamında ele yapışmayan şekilde)

1 çay kaşığı tuz
İçine koymak için  sosis
Üzeri için yumurta sarısı, çörek otu,susam

Yapılışı
Yumurta, tereyağı, yoğurt, sıvıyağ, kabartma tozu ve tuzu iyice karıştıralım . Unu ilave edelim kulak memesi yumuşaklığında bir hamur elde edene kadar yoğuralım. Sosisleri hamur içine uygun yerleşecek şekilde inceltelim.
  Hamurdan bir miktar alalım  0,5 cm. kalınlığında  merdane ile açalım. Açtığımız hamurun üzerine  sosisleri boydan boya yerleştirelim. Hamuru sosislerin üzerini örtecek şekilde katlayalım ve katladığımız yerden fazlalığı keserek alalım.Hazırladığımız ruloyu 5 cm. uzunluğunda dilimleyelim.
Yağlanmış tepsiyeye yerleştirelim. Tüm hamur için aynı işlemleri tekrar ederek şekillendirelim.Hazırladığımız sosisli rulolarımızın üzerine yumurta sarısı sürelim  , susam veya çörek otu serpelim. 180 derece de ısıtılmış fırında üzerleri kızarıncaya kadar pişirelim....

                                                                               Afiyet olsun

Patates Çanağında Rus Salatası...

Akraba günümüzde yaptığımız bir başka tarifte bu olmuştu...
Sevgili Cahide'nin bloğunda gördüm ilk defa ....Görür görmezde çok beğendim.
Malzemeler:

6–7 adet orta boy patates
3 yemek kaşığı süt
1 yemek kaşığı tereyağı
Biraz tuz
Dışı için ince doğranmış maydanoz

Rus salatası için
1 su bardağı bezelye,
1 su bardağı Havuç,
1 su bardağı patates
Kornişon turşu
2 su bardağı koyu kıvamda  yoğurt
4 yemek kaşığı mayonez
2 diş sarmısak ve tuz

Yapılışı:
Patatesleri tuzunu atıp iyice haşlayalım.Ezelim püre haline getirelim. Sıcakken içine tereyağı ve süt ilave edip karıştıralım.Patates püresinin sıcakken şekil alması pek mümkün değil ,bunun için patates püremizi dolapta 40 dakika dinlendirelim.
Ben patates püresi buzdolabında iken garnitürü (haşlanmış patates,havuç ve bezelye karışımını)  sarımsaklı yoğurt ve mayonezle karıştırıp Rus salatasını hazırladım.
 Sonrasında soğuyan patates püremizi minik  kâse şeklinde şekillendirelim.Ben küçük kaseleri önce ince doğranmış maydanoza buladım, daha sonrada içine hazırladığım rus salatasını ilave ettim..
Biraz el oyalıyor ama farklı bir sunum istiyorsanız deneyin derim..

NOT:Sonradan düşündüm de sunumda üzerlerine yağda kızdırılmış kırmızı biber de dökebiliriz .O şekilde de lezzetli olabilir..
Afiyet olsun.

25 Şubat 2010 Perşembe

Efendimizin Doğduğu Gün....

Biz seni ancak alemler Rahmet olarak gönderdik .(Enbiya 107)

Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Herşey mânâsız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.
Bir güneş doğdu. Bu güneş âhirzaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen "Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?" sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.
Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler?
Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.
O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp "Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur" dediler.

Bîr Yahudi İleri geleni Mekke'de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,
- "Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?" diye sordu.

- "Bilmiyoruz" diye cevap verdiler.

Yahudi, "Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!
"Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var" dedi.
 Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. "Bu gece Abdülmuttalib'in oğlu Abdullah'ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular." haberini aldılar.
Ertesi gün Yahudiye vardılar:
"Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?" dediler.

Yahudi "Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?" dedi.

Onlar, "Öncedir ve ismi Ahmed'dir" dediler. Yahudi, "Beni ona götürün" dedi.

Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine'nin evine gittiler, içeri girdiler.

 Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı.
Yahudi, "Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.

"Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir" dedi
Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı..

Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, "Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman 'Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım' de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver."
Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra'daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib'e anlatmıştı
Peygamberimiz doğduğu gece;

Evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük."

Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir:
"Hem Muhammed gelmesi oldu yakinÇok alâmetler belürdi gelmedin"

Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan'a denk gelen gece idi.
Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar.

Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.
Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.

Aynı gece Kabe'de tapılmakta olan cansız putların çoğunun başaşağı devrildiği görüldü.
Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.Sava'da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi
Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah'ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır
İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.
Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin....


NOT:Bu yazı nesil yayınları Mehmet Paksu'dan alıntıdır...

24 Şubat 2010 Çarşamba

İçi krema dolu cezeryeler...

Arkabaşlar öncelikle kusura bakmayın resim yayınlandı yazıyı bi türlü giremedim ...Neyse ki bir yolunu buldum şimdilik .
Gelelim cezeryemizin tarifine;
Malzemeler

6 Havuç
1su bardağı toz şeker
1 paket vanilya
1tatlı kaşığı tarçın
1.5 paket pötibör bisküvi
1 çay bardağı çekilmiş ceviz içi

Kreması için
3.5 su bardağı süt
2.5 yemek kaşığı un
1 çay bardağı toz şeker
1 paketVanilya

Krema malzemelerini iyice karıştırıp ,kaynayana kadar pişiriyoruz .

1. Havuçları temizleyip rendeliyoruz .Şekerini ilave edip yumuşayana kadar pişiriyoruz .Soğutuyoruz.
2.Bisküvileri iyice ufalayıp, küçültüyoruz. Ceviz içi,tarçın ve vanilyayı soğuyan havuçlara ekliyoruz.Hamur kıvamında yoğurduktan sonra cevizden biraz büyük parçalarak alarak yuvarlıyoruz.Üstlerini parmağımızla çukurlaştırıyoruz .
3.Cezeryeleri önce hindistan cevizine buluyoruz. (İsterseniz fıstığada bulayabilirsiniz.)
4. Sonrasında da çukurlara hazırladığımız kremayı dolduruyoruz.
İsterseniz servis yaparken üzerlerine bizim yaptığımız gibi kavrulmuş fındık içide serpebilirsiniz.

Bugün güzel bir hava var dışarıda .İçeriside aynı güzellikte her ne kadar bir yaş daha yaşlanmışta olsam Cahit Sıtkınında dediği gibi yolun yarısı da olsa bugün benim doğum günüm ....
Rabbim bilir yolun neresinde olduğumuzu ama hayırlı ömürler hepimizin olsun inşallah ...

23 Şubat 2010 Salı

Sürpriz Fiyonk Kurabiye


Gün için değişik bir kurabiye ararken Sevgili Birsel'in bloğunda gördüm bu kurabiyeleri ..
İlk gördüğümde şekil olarak çok hoşuma gitti...
Yiyenlerden ve blogda yapılan yorumlardan da anlaşılan beğenildi...
Asıl tarifte kurabiye içine elmalı bir harç konulmuştu.
Ben çikolata kaplı fındıklardan koydum .

                                                                   Malzemeler

                                                                  2 adet yumurta
                                                   250 gr. oda sıcaklığında tereyağı
                                                             1 su bardağı pudra şekeri
                                                             2 su bardağı nişasta
                                                              2 su bardağı + un
                                                                 1 paket vanilya
                                                            1 paket kabartma tozu
                                                              2 yemek kaşığı kakao

                       İçine ben çikolata kaplı fındıklardan koydum ama siz alttaki elmalı harcıda düşünebilirsiniz...

                                             2 adet elma(elmaları suyu çekilene kadar kavurup
                                                      ceviz,şeker ve tarçını ekliyorsunuz)
                                                        1 çay bardağı çekilmiş ceviz
                                                           2 yemek kaşığı tozşeker
                                                              1 çay kaşığı tarçın
                                                                  

                                                                 Yapılışı
Yumurtalar, pudra şekeri ve tereyağını  karıştıralım. Nişasta, un ve kabartma tozu ekleyelim, kulak memesi yumuşaklığında bir hamur hazırlayalım. Hamur ele yapışmayacak, unu yavaş yavaş ekleyip kıvamı ona göre ayarlayalım.Hamurun bir bölümüne kakao ekleyelim ,süslemede kullanacağız.
  Sade hamurdan ceviz büyülüğünde parçalar kopartıp elde açarak iç malzemeyi yerleştirdik ,yuvarlak şekilde kapattık. Kakaolu hamurla üzerlerine fiyonk şeklinde süslemeler yaptık. Önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzerleri beyaz kalacak şekilde pişirdik .

Kurabiye üzerinde ki süslemeler biraz el oyalıyor ama ben zevkle yaptım .


Yapmak isteyen arkadaşlara Kolay gelsin ...  

22 Şubat 2010 Pazartesi

Yeni bir akraba günü

Bu sefer ki akraba günümüzde annemlerdeydik ...Ben bir gün önceden gittim ki yardım da edebileyim  diye .. 
Gün için her bir araya geldiğimizde iyiki de böyle bir günü yapıyoruz diyoruz ...
Gerçekten hem çocuklar açısından hem de biz büyükler açısından çok rahatlatıcı oluyor.. Her ay birbirimizi görmüş oluyoruz .Hatta  ne kadar kaldı diye , günleri  bile sayıyoruz.
Sayı olarak azımsanmayacak bir mevcudumuz olduğu için ev sahibi günün sonun da biraz yorulmuş oluyor ama sene de bir defa sıra geliyor ..
Eeee bunun içinde yorulalım hiç önemli değil..
*****
***
Böylece  Sıla-i Rahim de  yapmış oluyoruz. 
Sıla-ı Rahim nedir? Akraba ve yakınları ziyaret etme ,hallerini ve hatırlarını sorma ,gönüllerini alma anlamına gelir ki peygamberimiz yapılmasını ısrarla tavsiye etmiştir..
Alimler yine sıla-i rahim yapılmasının vacip olduğunu söylüyorlar.Terk edilmesinin büyük günahlar arasında olduğunu da belirtiyorlar.
Son olarakta Rabbimde bir çok ayetinde dile getirmiş .İşte bunlardan  ikisi
( Allahtan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının -Nisa 4/1-) 
Yine başka bir ayette
   Ben Rahmanım .Rahim (Akrabalık) var ya ,işte ben onu kendi ismimden türettim .Ona riayet edene, ihsanda ve iyilikte bulunurum .Onu koparanı da lütuf ve merhametimden mahrum ederim .(Zekat/45)  
********
Çocukların neşesini anlatmak için  de ekstradan bir şey yazmama gerek yok sanırım ...
Açtılar kolbastıyı büyüğü ,küçüğü büyük bir merakla başladılar oynamaya....


Biz önce onların mamalarını verdik ki rahat rahat oynasınlar,karınlarını doyursunlar ,annelerini üzmesinler diye ....  


Bunlar da bu güzel günde gelen akrabalarımız için hazırladığımız yiyecekler.... 
Tariflerini sırasıyla veririm inşallah ..  
İlk olarak  
   
     Şerbetli Gül tatlısı    


Güllerden gittik    Peynirli  Gül poğaça.......


Zeytinyağlı Barbunya   


Poğaça 


İçi Kremalı Havuçlu Cezerye 


Fiyonk Kurabiye 


Zeytin yağlı sarma 


Sosisli Kurabiye 


Garnitürlü Patates Çanakları

 

Ve
Kısır


İşte bu kadaaaaar ......
Bir sonra ki günün kimde olduğunu öğrenerek,bol bol sohbet ederek  ve yaptığımız aylık Kuran-ı Kerim Hatmini belirleyerek
bir günü daha böylece  bitirmiş olduk ...
Bu arada dedem ameliyat olmuştu ya ,günden sonra onu da ziyaret edip öyle dönüldü evlere...
Rabbim tüm hastalara şifa versin ....
****
***
**
*

19 Şubat 2010 Cuma

Domates soslu patlıcan ve biber közlemesi ..


Aslında bu tarifin gerçeğini yazın ortasında yapabilirsiniz..
Ben de gerçek bahçe domateslerinin çıktığı zaman yapmıştım ...
Lezzeti bir nevi kışlık turşu gibi.
Et yemeklerinin yanında, sabah kahvaltılarında   hatta  kuru fasulyenin yanında bile yenebilir..
Miktar olarak çok yaptığım için ölçü vermeden anlatacağım .Siz yaparken kendi elinizde ki miktara göre ayarlarsınız inşallah ..

Malzemeler
Rendelenmiş domates (uzun etli domates suyu az olduğu için tercih edilir)
patlıcan
kırmızı biber
yeşil sivri biber
sarmısak
Maydanoz(ince doğranmış)
fesleğen
sıvıyağ
sirke
tuz

Yapılışı
Önce domatesleri rendeliyoruz.
Robottan geçirmek kolay gelebilir ama domatesi sulandırır bu da hoş olmaz.
Daha sonra Patlıcan ve kırmızı biberleri ister fırında ,istersenizde ateş üzerinde közleyin .
Közleyip temizlediğiniz patlıcan ve kırmızı biberleri salatasını yapar gibi doğrayalım .
Domatese ilave edelim .
Sivri biberleri de minik minik doğrayalım .
Tadlandırıcı diğer malzemeleride ekleyip hepsini şöyle bir karıştıralım .
Sıvı yağ ve sirkesini biraz fazla tutuyoruz.
Sarmısak miktarı da hissedilir miktarda olursa daha lezzetli oluyor.

***
**
*
Ben  sonrasında ,yarım litrelik küçük kavanozlara koydum.
Sebebi kavanoz açılınca bozulmadan bitmesi için .
Kavanozlara malzemeyi paylaştırdıktan sonra ağızlarına da biraz sıvıyağ eklerseniz hava almaz.
Kavanozların kapaklarını sıkıca kapatıyoruz.
Ve sadece buzdolabında saklıyoruz.

Seramik sürahi ve Eskitme Sandık....


Seramik boyamak çok zevklidir .
***
**
*
 Denemeyen biri bile çok kolay bir şekilde yapabilir.
Ahşapta olduğu gibi boyadıktan sonra uzun süre kurumasını bekle diye bir sorun yok .Boyarsınız ve hemen kurur .
Önemli olan şey kullanacağınız objeyi ,renkleri ve uygulayacağınız tekniği seçmektir..
Sonrası zevkli bir şekilde gerçekleşiyor zaten .
***
Böyle bir sandığı yapmak için işlenmemiş ,ham bir sandık kullanabileceğiniz gibi ,evde bir köşede kullanılmadan  duran
sandığınızı da kullanabilirsiniz.
Önce iyice zımparalıyorsunuz.
Sonra istenilen renkte boyanıyor ,yukarıda ki sandıkta eskitme işlemide yapılmıştır.
Üzerine hazır şablonlar  (stensil deniliyor) kullanılarak desen aktarımı, çizimi yapılıyor.
Sonrada taşlarla zevkinize göre süsleyin püsleyin ... 

Bu sandık küçük bir sandıktır .Siz daha büyük boyutta ki sandıklarada uygulayabilirsiniz .

18 Şubat 2010 Perşembe

Hamsi Mücveri....

                           

Hamsi Karadenizin vazgeçilmez balığı..
Ben eşimle evlendikten sonra öğrendim balığın ayrı ,hamsinin ayrı şeyler olduğunu..
Şaşıranlarınız olmuştur şimdi ne demek istedi bu diye di mi??

Karadenizli için Hamsinin yeri ayrıdır .Hamsi dışındaki tüm balıklar balık ,hamsi de tek başına bir balıktır.Bilmem anlatabildim mi?
Karadenizli onun için kitap bile yazmış .Anlatılan fıkralarda cabası.

 Trabzonlu Şair Yaşar Miraç`ın Hamsiye isimli şiirinde anlamını bulmuştur:
Hamsinun azmanina, bizde derler balina.
köpekbalığı deriz suda havlayanına
vuran hamsiye denur, bizde çekiç balığı.
bıçak taşıyan hamsi ,olur kılıç balığı.
kız hamsiye hamsiye türkini diyeceğum.
çok da severum seni ,uy nasil yiyeceğum.

 Değişik tadlara açıksanız, Hamsi Mücverini deneyebilirsiniz..Yapımı çok kolay,

Malzemeler:

250gr kılçığı ve kafası, kuyruğu temizlenmiş hamsi
(küçük parçalara kesilmiş)
6 tane taze soğan ince kıyılmış
çeyrek demet maydanoz ince kıyılmış
biraz dereotu ince kıyılmış
2 adet yumurta
2 dolu yemek kaşığı mısır unu ve
2 yemek kaşığı normal un
tuz, karabiber, kırmızı biber, toz nane

siz de  elinizdeki hamsi miktarına göre içine koyacağınız malzemeyi ayarlayabilirsiniz.
Yapılışı:

Minik mink doğradığınız hamsiyi ve diğer malzemeleri karıştırıp mücverimizin harcını  oluşturalım..Sonra bu harçtan köfte büyüklüğünde  iyice kızmış sıvı yağda önlü arkalı kızartalım. Hamsi çok çabuk pişen balık türü, bu yüzden çok fazla kızartmamaya özen gösteriyoruz. Çünkü çok kızartırsak kurur ve lezzeti gider.Tam da resimdeki gibi oluyor. İçinde yeşilliklerde olduğu için mücver kızarırken içine çok yağ çekmiyor.

Yayla çorbası.....

Yayla çorbası da bizim mutfağımızın vazgeçilmezlerindendir.
Bazen pirinç yerine arpa veya tel şehriye kullandığımda oluyor.Ama her haliyle lezzetli ve sağlıklı bir çorbadır.

Malzemeleri
1 su bardağı pirinç
5 su bardağı su
3 su bardağı yoğurt
1 adet yumurtanın sarısı
1 yemek kaşığı un
2 yemek kaşığı sıvı yağ
1 tatlı kaşığı kuru nane
Tuz
Kırmızı biber isteğe göre fesleğen
Yapılışı

Pirinci yıkayıp bir tencereye alalım .Suyunu koyup haşlayalım .Diğer tarafta da yoğurdu, yumurta sarısını ve 1 yemek kaşığı unu yarım su bardağı su ile sulandırıp iyice çırpalım.
Pirinç iyice haşlandıktan sonra hazırladığımız yoğurtlu karışımı kaynayan (kaynamadan terbiyeyi dökmeyin yoğurt kesme yapabilir) pirinçlerin üzerine ilave edelim .
Devamlı karıştıralım ki çorbamız kesme yapmasın .(Bu arada suyu az ya da fazla ise ayarlayalım)Tuzunu  terbiyeyi yaptıktan sonra atalım .Bi taşım kaynayınca ocağı kapatalım .
Hemen servis yapmayacaksanız tencerenin kapağını aralayarak bırakın ki çorba kesme yapmasın .Servis yaparken üzerine 2 Yemek kaşığı sıvı yağda nane ve kırmızı biberi şöyle bir kızdırıp dökelim.

*Bu çorbayı daha da lezzetlendirmek isterseniz, yarı yarıya et suyu ilave ederek de yapabilirsiniz .

AFİYET OLSUN ..

17 Şubat 2010 Çarşamba

Bir teşekkür de benden..


Annemin yemekleri adlı bu kitap, bugün kargoyla bana ulaştı.
Gazeteci  Coşkun Aral Bey ,bu kitapta annesinin hatta diğer aile fertlerinin  yaptığı güzel Anadoluma ait birbirinden güzel yemekleri bir araya getirmiş ..  

                    Ben de bir vesile ile internette gezinirken farkettim
                         .Kitap Ariston-hotpoint desteği ile piyasaya sunulmuş ....
*****
                 Tarifler içinse kitabı  çoktan incelemeye başladım bile...Unutmadan belirteyim eğer sizde bu          kitaptan  isterseniz size verceğim adrese iletişim bilgilerinizi bırakırsanız gönderiyorlar...
                                          Bunun için şuraya bakabilirsiniz..

Yeni bir MİM.....

Yeni Mim ve bu sefer ki Sevgili Şeyma'dan . Arkadaşıma teşekkür ediyorum ...
Konu kısaca çocukluk ve ilk gençlik yılları ..
Üsteki fotoğrafta küçük oğlum Berkan 2 yaşındaydı.Oyun oynamayı çok seviyordu ve değişiklik yok hala çok seviyor...
Şu sıralar ilgimi çeken bir başka konuda çocukların yaşlarını büyük söylemeleri ...
Bizde küçükken yaşımızı büyük söylemek ve de görünmek isterdik .Şimdi aynı şeyi ısrarla benim iki küçüğüm  yapıyor ki gülümsetiyorlar beni ...  
Eveeet gelelim sorulara ve de cevaplara...

1.  Sizi mimleyen kişinin linkini verin .
            Mirza ve ahrar 
2.Çocukluğunuzda anne ve babanızla (yada aile büyükleri) yaptığınız ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay veya bir aktivite...ve hangi yönünüze katkısı oldu?
Şu an aklıma gelen bariz bir olay olmadı .
Annemi de çok severim ama babamın benim açımdan yeri çook ayrı olmuştur..
 Babamla olan iletişimimiz o kadar güzeldi ki, eşim de çok iyi bir insan olduğu halde onun yeri dolamıyor bir türlü . (nurlar içinde yatsın babacığım inşallah)

3. Çocukken oynamayı en sevdiğiniz oyunve oyun aparatı neydi?
Şimdi ilk aklıma gelen ,belde çevrilen bir halkam vardı.Bir başkası ise ayak bileğimde  çevirdiğim küçük toplu bir şey daha vardı  .
Çocukluğumda evde oynanan oyunlardan çok ,sokakta arkadaşlarla oynadığımız oyunlar çoğunluktaydı... 

4.Çocukluğunuz veya ilk gençliğinizle ilgili Keşke daha farklı olsaydı dediğiniz bir durum?
Çocukluğum alerjik astımla uğraşarak geçti desem yeridir..
Elimde değildi belki ama Hasta olmamış olsaydım anne ve babacığımı benim için üzülmelerini ,uğraşılarını engellerdim herhalde. Ama Rabbimden gelene kapımız açık ...  

5. Sokakta oynarmıydınız? Neler oynardınız?
Hemde büyük bir zevkle oynardım ..
Okuldan gelir gelmez yemek yer hemen oyuna başlardık .Şimdii ki çocuklar gibi zamanımız  televizyon ve bilgisayar başında geçmezdi ..
Aç kapıyı bezirgan başı, Yakantop, istop, seksek, saklanbaç  bu liste böyle daha uzaaar gider..

6.Çocukluk veya  ilk gençlikle ilgili iyiki böyle olmuş dediğiniz bir olay?
Çok farklı bir şekilde yetişmiş ve de yaşamışken,Üniversite yıllarımı iyi ki sağlam , manevi ortam içinde geçirmişim.
Bu da benim şu an ki mutlluluğumun temellerini atmış olmama neden oldu . Rabbime şükürler olsun .. 

 7.Varsa çocukluk dönemine ait bugünü etkileyen bir olay veya anı...
Aslında vardır belkide ama şuan aklıma gelen bir şey yok ..

Gelelim adet üzere bu mimi göndereceğimiz arkadaşları belirlemeye.
Bende  yazıyorum isimleri ve bekliyorum cevaplarınızı...


KOLAY GELSİN CANLAR...

16 Şubat 2010 Salı

Seramik ibrik....

Bu seramik ibriği Annemlere yapmıştım ..
Bi aralar çok zevkle ahşap boyama kursuna gitmiştim o zamanlardan kalma ..
Küçük oğlum Berkan 2 yaşında idi ve ben evde kalmaktan sıkılmış bir durumdaydım.
Sağolsun annem haftada bir gün geldi Berkanla ilgilendi .Bende fırsattan istifade kursa gittim ...
Bu tarz aktiviteler insanı çok rahatlatıyor ..
Yapımı çok kolay.Önce ham seramiği  zımparaladık .Sonra akrilik ahşap boyaları ile istediğimiz renkte boyadık .Kuruyunca, ben boyutlu boncuk boya ve taşlarla süsledim ...
Bir de vernikledim ki  hem boyamız daha dayanıklı olsun hem de daha parlak ve şık dursun..  
****
**
*

Bunlar bir kaç sene önceki tekniklerdi tabi şimdi daha farklı tekniklerde kullanılıyor..
Hatta şu an bir çok değişik yerde kullanılan Swarovski taşları yapıştırarak, süslemeler yapıyorlar ki o şekilde de çok hoş ve şık oluyor...
Ayrıca sevdiklerinize hediye olarak verilecek, çok güzel bir alternatif olur diye düşünüyorum ...

Siz ne dersiniz ?

Hasta ziyareti ,Muffinler veee ufak bi gezi ...

Bu pazar günü,  seyreden soğuk kış günlerine göre güzel ve ılık  bir gündü..
Bir hafta kadar önce dedem kalp ameliyatı olmuştu .Hastaneden çıktıktan sonra ziyaret etmek görmek istedik.Dedem annemlerde kaldığı için başka ziyaretçileri de olacağını düşünerek bu  mufinleri yaptım ve götürdüm ...
Aslında çok ta kolay oldu bu muffinler...
Adı Farina Bella olan hazır kek karışımını kullandım .Ben yaparken içine fındık, fıstık ve damla çikolatası ekledim .
Karışımı hazırlayıp kutudan çıkan pişirme kaplarına döküyorsunuz .
Ben biraz artırdım ve evde ki minik kek kalıplarını da kullandım .
Eğer acil bir misafiriniz ve fazla da zamanınız yoksa, elinizin altın da bulunsun derim .Çünkü güzel bir lezzet.
Üzerine çikolata sos hazırlayıp onu sürdüm ...(çikolatayı benmari şeklinde erittim )
Annemler Sarıyerde oturuyorlar.. Sarıyer, deniz kenarında küçük bir kasaba gibi çok şirin bir yerleşim yeri .
Havası çok güzeldi .Sanki her taraf deniz ve açıkça balık kokuyor.Denizin üzerinde martılar. 
Bu güzel görüntüleri arabanın camından hareket halinde iken çektim...

Sahilde ki evlerden bir kaç kare ...
Çok hoş görüntüler vardı aslında bunlar benim yansıtabildiklerim ...
Hepsinde ayrı hikaye, hepsinde ayrı yaşanmışlıklar vardır herhalde...

Beyaz evlerden bir kaç tanesi  

Burası da Tarabya
Eve dönerken sahilden Tarabya,Yeniköy ve İstinye üzerinden dönmeyi tercih ettik .Uzun süredir kullanmamıştık bu yolu .
Sahilde her taraf sevgililer günü temaları ile süslenmişti ...


Hava güzel olur da İstanbul'un trafiği hiç olmaz mı?
Biz de aldık bundan kendimize düşen payı, bekledik dakikalarca yollarda...
 İstanbul trafiğinde geçirdiğimiz saatleri de çok iyi bildiğimiz için geçirdiğimiz dakikalara da şükrettik ..  

13 Şubat 2010 Cumartesi

Bardakta Meyvalı pratik tatlı....

Ne zamandır aklımda bardakta pratik tiremisu yapmak vardı  ....
Hünerli Bayanlar da görmüştüm çok ta güzel olmuştu ...Bi kaç gündür yemek yapmayınca bi hoş oldum .Bari dedim bu gün ufaktan bi tatlı yapayım da en azından kendimi tatmin etmiş olayım ,yat yat nereye kadar dimi  ama ....
Asıl amacım aslında  tiremisu yapmak olsa da dolaptaki frambuazları görünce fikir değiştirdim
Tiremisudan tek farkı ben üzerlerine kakao serpmedim meyve kullandım..
Bardakta yapma fikrini Hünerli Bayanlar'dan aldım ama ölçüleri kendime göre yaptım, pek sadık kalmadım yani..
Malzemeler
5 su bardağı süt
5 yemek kaşığı un
1 yumurta sarısı
1 su bardağı şeker
1 paket vanilya
1 paket labne peyniri
15  tane kedi dili
kedi dillerini ıslatmak için hazırlanmış neskafe

Yapılışı
Süt, un  ve yumurta ile kremamızı hazırlıyoruz.İyice kaynadıktan ilk sıcaklık çıkınca Şeker,vanilya ve labne peynirini ekleyip mikserle 10 dakika kadar çırpalım .
Tiremisuları servis edeceğimiz bardaklara kedi dillerini ıslatarak yerleştirip üzerlerine kremayı paylaştıralım .
Bir sıra kedi dili bir sıra krema şeklinde üzerine de kakao serpebilirsiniz. ..
Ya da benim yaptığım gibi meyve ve küçük çikolata parçacıkları ile servis yapabilirsiniz..
.  

Çiçeğin yanında çektiğim bu resim çok hoşuma gitti .Paylaşmak istedim sizce nasıl renkler??
Bu çiçeği bi hafta önce kendime almıştım .Bazen kendimizi de düşünmemiz  gerekiyor  ama...
Aldığımda tamamen kapalıydı çiçeklerinden eser yoktu.
Eve getirdikten sonra ki günler kabak çiçeği gibi denir ya hani patır patır çiçeklerini açmaya başladı ..
Aman birde kokusu var keşke hissedebilseniz küçücük boyu ile misler gibi kokuyor...
Bu da benim büyük çiçeğim ...
Büyüdü de  bugün bir arkadaşının davetine gitti..
Çıkmadan önce görmeliydiniz bi heyecan bi süs
Çıkmadan dur bi fotoğrafını çekeyim dedim hiçte itiraz etmedi valla...

12 Şubat 2010 Cuma

Ezogelin çorbası ....

Şu soğuk kış günlerinde bir çok evde  yapılan ve bir çoğunuzunda severek yaptığını bildiğim bir çorba, Ezogelin çorbası ....
Ezo gelin de Türk sofralarının vazgeçilmezlerindendir  ...
Yapımı çook basit  ve basit olduğu kadar da lezzetli bir çorbadır ...
 Ben bu sıralar biraz rahatsızım ve gerçekten dinlenmem lazımmış ...O yüzden de evden bi süre elimi eteğimi çektim desem yeridir . Bazen yemekleri bile canım eşim yapmak zorunda kalıyor ...İşte bu güzel lezzette onun elinden çıkma...Kendisi okul hayatı boyunca aileden uzak yaşadığı için yemekleri gerçekten lezzetlidir..
Eşimin eli biraz bol boldur malzemeyi iki ölçek  kullanmış siz daha küçük bir aile iseniz yarım ölçek kullanabilirsiniz.. Gerçi lezzetinden biz de ertesi güne az bişey kalmıştı ama neyse.

Malzemeler
2 su bardağı kırmızı mercimek
1 küçük fincan pirinç ve bulgur karışımı
1 yemeklik doğranmış soğan
2 diş sarımsak
1 minik minik küp doğranmış orta boy patates
1 küçük ince rendelenmiş havuç
1 yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası

2 yemek kaşığı tereyağı
9 su bardağı et suyu yoksa kaynatılmış normal su da olabilir
Kekik .nane,karabiber ve tuz
Servis için limon

Yapılışı
Biz tereyağına kadar olan malzemeleri çiğden düdüklü tencereye yerleştirdik şöyle bir karıştırdık .
Tencerede 15 dakika kadar pişirdik .Siz kendi düdüklü tencerenizin ayarını daha iyi bilirsiniz ..
Ama kısa sürede pişen bir çorba bu ..
Çorbamız pişip malzeme iyice helmelenince hazırdır aslında .
        Servis anında 2 kaşık tereyağımızı eritiyoruz, baharatlarımızı bu yağda şöyle bir kızdırıyoruz ve çorbanın üzerine döküp servis ediyoruz...İsteğe bağlı limon da sıkabilirsiniz..
 Burada şunu da belirteyim, Ezogelin çorbasını mercimekten ayıran özellik mikserden geçirilmemesi ezilmemesidir ...

Eşimde bu şekilde tercih edince bizim içinde eline sağlık demek düştü ...
Ezo gelin çorbasına ismini veren Kahraman'ın bir de öyküsü var ki değinmeden geçemedim ..
Sizde merak ederseniz buyrun okuyun ...

“Ezo Gelin”in Hüzünlü Hikayesi
Adı sevgi, aşk, gurur, onur, güzellik, memleket özlemi ve sabır ile özdeşleşen ve asıl adı Zöhre Bozgeyik olan “Ezo Gelin”, 1909 yılında Gaziantep’in Oğuzeli İlçesi’ne bağlı Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde doğmuş.
  Büyüdükçe güzelliği dillere destan olan ve çevre ilçelerden herkesin görebilmek için Dokuzyol Köyü’ne geldiği Ezo Gelin, 20 yaşına geldiğinde, aynı köyden Hanefi Açıkgöz ile “berdel” usulüyle evlendirildi.
Hanefi Açıkgöz, Ezo Gelin’e karşılık, halası Hazik’i, Ezo’nun ağabeyi Zeynel Bozgeyik’e verdi. Ezo Gelin bu evliliğe, ancak onyedi ay dayandı ve sonunda baba evine döner. Daha sonra ise niceleri Ezo Gelin ile evlenmek için talip olur. Bu kez de Suriye’de bulunan teyzesinin oğlu Abuzer Memey gelir ve Ezo Gelin’i yine “berdel” kurallarına göre ister. Ezo Gelin ekonomik nedenlerle evlenmek zorunda kalır.
İkinci evliliğini de böyle zoraki bir şekilde yapan Ezo Gelin’in 6 kız çocuğu olur. Bu çocuklardan sadece Celile isimli kızı yaşar. Memleketinden uzak bir şekilde vatan hasretiyle Suriye’de yaşamını sürdüren Ezo Gelin, verem hastalığına yakalandı. Hastalığı sırasında eşine, “Benim mezarımı memleketime götürün. Götüremezseniz de beni Bozhöyük’ün Türkiye’yi gören kısmına gömün” der.
Ezo Gelin mezar taşındaki yazıya göre 1952 yılında, Oğuzeli Nüfus Müdürlüğü’ndeki kayıtlara göre ise 1956 yılında öldü.
Ezo Gelin Suriye’de, Türkiye sınırına yarım saat uzaklıktaki Carablus İlçesi Bozhöyük Köyü’ndeki bir höyüğe gömülür. Mezar taşında ise “Emir Kızı Ezo Gelin. Doğumu Türkiye’nin Gaziantep ilinin Oğuzeli İlçesi’nin Dokuzyol (Uruş) Köyü 1909. Ölümü 1952. Uzun zamandır çektiği verem hastalığından ve gurbetlik acısından öldü” yazmaktadır.
Ezo Gelin’in mezarı, 43 yıl sonra kardeşi Kenan Bozgeyik’in dönemin Oğuzeli Kaymakamı Cemal Hüsnü Kansız’a başvurması ve Suriyeli yetkililerle yapılan görüşmeler sonucunda, 23 Eylül 1999 tarihinde Gaziantep’e getirilmiş ve Dokuzyol Köyü’nde düzenlenen törenle defnedilmiştir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...