31 Ağustos 2010 Salı

Sodalı Yumuşacık Poğaça....

Bu poğaçaların asıl adı Bayatlamayan Poğaçalardı..
Ben yeni yaptığım için bayatlayıp bayatlamadığını bilmiyorum ama poğaçalardaki yumuşaklık kolay bayatlamayacaklarını gösteriyor.
Daha doğrusu bayatlamaya fırsat bile bulamadan bitecekler ,bizde öyle oldu çünkü:))
Sahur için akşamdan yaptığım bu poğaçalar çok lezzetli oldular..
Bir türlü poğaça beğenmeyen babamız bile tam not verdi..
Poğaçaların puf puf olmaları ve yumuşaklıklarındaki espri içindeki maya ve sodadan sanırım..


Malzemeler
1 paket yaş maya
1 su bardağı ılık süt
1 su bardağı sıvı yağ
2 yemek kaşığı toz şeker(tepeleme değil)
1 tatlı kaşığı tuz
1 şişe maden sodası
1 yumurta beyazı(sarısı üzerine)
Aldığı kadar un

 iç harcı için
250gr beyaz yada kaşar peynir(ben karıştırdım)
Maydanoz

Üzerine
1 yumurta sarısı
susam,haşhaş

Yapılışı
Yaş mayayı ılık süt içinde toz şekeri ilave ederek eritelim.
Kalan diğer hamur malzemelerinide ilave ederek ,
hamuru kulak memesinden daha yumuşak kıvamda yoğuralım .
40 dakika kadar mayalanması için hamurumuzun üzerini örterek bekletelim.
Bu arada ezilmiş yada rendelenmiş peyniri ,
ince doğradığımız maydanozla karıştırarak iç harcımızı hazırlayalım.
Hamurdan mandalina büyüklüğünde parçalar koparalım elimizde biraz yassılaştırıp iç harcımızdan yeteri derecede koyup kapatalım ve yuvarlayarak yağlı kağıt serili tepsiye  aralarında mesafe bırakarak dizelim.
Üzerlerine yumurta sarısı sürüp susam serpelim..
Tepside de biraz mayalanmalarını bekleyelim.
Önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında üzerleri kızarıncaya kadar pişirelim.(aşağı yukarı 20 dakika kadar)

***
Bu tarif de Sevgili mintininmutfagi.blogspot.com'a gidiyor
....................Afiyet olsun................ 

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Yumuşacık Yayla Poğaçası..

Ayder Yaylasında tadını çok beğendiğimiz ve ustasından tarifini aldığımız poğaçalar bunlar işte..
Ben tarifi istemede her ne kadar çekinsemde ,
sağolsun usta çok severek verdi..
*** 
Bu poğaçaların asılları çok minik boyutlardaydı,tek lokmalıklardı diyebilirim..
Ben evde karışık yaptım. Normal boyutta da minik boyutta da yaptım yani..
Usta kendi kullandığı ölçülerle verdi tarifi ama siz evde denerken yarım ölçü yaparsanız,
 miktarı makbul olur diye düşünüyorum..
Poğaçalar gevrekmiş gibi görünüyor ama yumuşacık ve lezzetli oluyor azıcık yağ miktarı fazla geldi bana ama sürekli yemeyeceğimiz için sorun olmaz diye düşünüyorum..

Malzemeler
30 gr tuz(1 yemek kaşığı tepeleme değil)
50 gr şeker(2,5 yemek kaşığı)
10 gr maya(1 paket)
20 gr kabartma tozu(2 paket)
400 gr tereyağı
200 gr sıvıyağ
kıvamını ayarlamak için yoğurt
aldığı kadar un

İçi için istediğiniz bir harç(patetesli,kıymalı ,peynirli vs)

Üzerine
1 yumurta sarısı
susam,çörekotu veya haşhaş


Yapılışı
Tüm malzemeyi kullanarak kulak memesi kıvamında bir hamur elde ediyoruz..
Çok az dinlendirelim hamurunuzu  içine istediğiniz bir harcı kullanarak  istediğiniz boyutlarda şekillendirin..
Bu poğaçaların orjinalleri patatesli idi.Ben kıymalı yaptım..
İkisinide tavsiye ederim çok güzel oluyor..
***
Bu tarif özellikle doğum günü vb günler gibi çok miktarlarda poğaça yapmanız gerektiğinde çok uygun olacaktır..

Karadeniz Turu 9 Gün.....

AYDER YAYLASI VE ZİL KALE



Gezinin son duraklarından biri olan 1350 rakımlı AYDER Yaylasın'dayız..
Ayder'e çıkan yollar diğer yaylaların aksine çok muntazamdı..
Ayder abartısız cennetten bir köşe gibi..
Çam ormanları ile kaplı, yeşilin neredeyse en güzel tonları ile bezenmiş,
 etrafı şelalelerle  çevrilmiş,
 üstüne üstlükte  şifalı kaplıca  suları ile hayat bulmuş bir yer..
Her yer pansiyon ve motellerle ve tabiki insanlarla dolu.
Eeeee daha ne diyelim bundan iyisi Şam'da kayısı



Kartpostallarda gördüğünüz görüntülerden kat kat daha fazlasını gördük..
Yeşillik bu derece can alıcı olunca bizimkiler de daha fazla dayanamadılar ve ayaklarını özgür bıraktılar..
Bazende çimenlerin üzerinde babalarının verdiği gazla yatıp yuvarlandılar.
Hava ortam güzel, oksijen bol dolayısı ile biz öğlen olmadan acıktık..
Ayder de yöresel ürünlerin satıldığı bir yer keşfettik..
Satıcının birçok ikramından sonra önce tadımlık tüm ürünlerden aldık ve çok memun kaldık..
Sonra da çekinerek minik poğaçaların tarifini istedik...
Daha doğrusu belki de vermez diye eşime istettim..
Adam seve seve vermiş ama bizimkiler yanımıza asık suratla geldiler..
Senin yüzünden terslendik adam ustadan ,tarif istemeye utanmıyormusunuz siz, dedi bize demezler mi?
Güya lafı ben yemiş gibi sıkıntı bastı beni..
Sonrada gülerek şaka yaptık dediler ama benim beklentim olumsuz olduğu için hemende inandım..
Neyse hasılı vel kelam tarifi aldım eve gelince de hemen denedim ,
sonraki postta da sizinle paylaşıcam inşallah..
***
Fikir olsun mahiyetinde belirteyim  ..
aşağıda sağda görülen poğaçamsı şeyin içinde de ,
daha önce hiç görmediğim şekerli kavrulmuş mısır unu vardı..
 Tadı sanki mısır unu helvası gibiydi



Ve ustamızda poz vermeden durmadı..
Yayla insanı çok cana yakın
Altta yine yayladan bir puşili bir sima..
Kadınların baş bağlama şekilleri çok ilginçti ;insanlarında ilgisini çekiyordu..
Özellikle yayla'daki yoğun Arap turistler yakından ilgileniyorlardı..

Yaylada ki başka bir hoşlukta yokuşlara inşaa edilen pansiyon ve motellere eşyalar aşağıda ki 
teleferiklerle taşınıyor..
Hatta görüntüde görüldüğü gibi yokuş çıkmaya üşenenler de ,
kendini teleferiğe bırakıp yokuşu yatarak çıkıyor..  
Rize de dik yamaçlara kurulmuş  yolu omayan çok köy var ve bu köyler de,
 ulaşım sadece teleferiklerle sağlanıyor..
Ülkem insanları zorluklardan dolayı mucit olmuşş..



 Ayder de bir yarım gün kaldıktan sonra sıra da Zil kale vardı..


Zil kale yada Kale-i Zir Ayder 'den Çamlıhemşin'e inişte Fırtına Vadisinin batısında kalıyor.. 
Kaleye çıkılan yolun büyük bölümü asfalt ve oldukça iyi durumda.
 Yol üzerinde yer alan Fırtına Deresi üzerindeki eski kemerli taş köprüler ise ayrı bir güzel. 





Kaleyi görmeye gittiğimizde restorasyon olduğu için aslında ziyarete açık değildi .
Biz de dışarıdan şöyle bir incelemekle yetindik..
Kalenin dört tarafı ormanlarla çevrili bir vadinin tepesine 13-14.yylarda yapıldığı söyleniyor..
İpek yolunun Karadeniz'e çıkan kollarından birini koruduğu düşünülüyor.
Kale yanına aşağıdan yukarı çıkarken aşağıda kalan vadi görüntüsü de çok ürkütücü..




Zil kaleden sonra da
ertesi gün yapılacak ANZER BALI YAYLA ŞENLİKLERİ ne katılmak ve
ve o gece geceyi geçirmek için yer ayırttığımız  Anzer yollarına düştük..

29 Ağustos 2010 Pazar

Su Muhallebisi..



Zengin Osmanlı Mutfağından günümüze kalan tatlılardan biride su muhallebisi'dir..
Bu tatlı hem hafiftir hem lezzetlidir..
En güzel yanıda kolay hazırlanır..
Servis anında tercihim mevsim meyveleridir ki sanki o zaman lezzeti daha bir artıyor .(Şeftali,kavun vs)

**
*
Bu tatlının bir benzerini Hatay gezisi sırasında Haytalı bici bici adı ile satılırken görmüştük..
Satıcı tatlının Suriye menşeyli olduğunu söylemişti.
Tatlı aynı tatlıydı ama orada gıda boyası ile renklendirilmiş ve bir şerbetin içinde minik kareler halinde servis ediliyordu .
Bakmak isterseniz işte burada   

Malzemeler
4 su bardağı süt
3 su bardağı su
Yarım su bardağı nişasta
Yarım su bardağı şeker
Yarım su bardağı un

Saf Gülsuyu ve Pudra Şekeri (Üzerine)

Yapılışı
Tüm muhallebi malzemelerini (gülsuyu ve pudra şekeri hariç)
 bir tencereye alıp sürekli karıştırarak pişirelim.
Muhallebi kıvamında,  kaynayınca tatlımız hazırdır.
Su muhallebimizi ıslayıp suyunu süzdüğümüz ister tekli ister bütün servis kabımıza dökelim..
Benim tercihim tekli bir borcamdan yana oldu..Böylesi dilim dilim kesmek için daha uygun çünkü..
***
Servis anında tatlının üzerine gül suyu ve pudra şekeri ekleniyor.
Gülsuyu  her damağa hitap etmeyebilir ama en azından bu muhallebi için denenebilir.
Su muhallebisinin orjinalinde şeker yoktur.
Sonradan tatlı üzerine serpiştirilen pudra şekeri bu işi görür çünkü..

............................Afiyet Olsun......................

26 Ağustos 2010 Perşembe

Karadeniz Turu 8.Gün...

SÜMELA MANASTIRI, RİZE VE FIRTINA DERESİ

Gezi yazılarında en son Giresun da kalmıştık..
Giresun'dan sonra gezinin ikinci ayağı başlıyor.
Buradan sonra gezimize annemi de dahil ettik..  
Öncelikle gezi güzergahımızda Trabzon var ama Trabzon'u daha öncede gezip gördüğümüz için
sadece merkezini şöyle bir görmekle yetindik..
Trabzon çok başka bir şehir..
Yeşil burada başka bir yeşil,insanlar alışık olmadığınız kadar tezcanlı ve cana yakın,
gezip görebileceğiniz çok yer var.  
Bunlardan bazıları
Kalesi, müzesi, Sümela Manastırı, Uzun Göl, Ayasofya Müzesi, Çal mağarası görülebilir...
Boztepeye çıkıp şehri yukarıdan seyredebilirsiniz.

Trabzonda Akçaabat köftesi yemeden dönmeyin ama her yerden de yemeyin.
Laz böreğini de burada tadabilirsiniz..
Unutmadan özellikle Vakfıkebir taşfırın ekmek fırınlarının birinden ekmek alın ve gerçek ekmek nasıl olurmuş görün derim..
Kuymak yada muhlamayı da tadabilirsiniz.
Mevsim yazsa yine yayla şenliklerini ve yöre insanının eşsiz enerjisini görmeyi kaçırmayın derim..
***
Eveet gelelim sadede Trabzon da görmek istediğimiz yerlerin başında Sümela Manastır'ı geliyordu ..
Biz Trabzon da  Manastır'a varıncaya kadar olan ilçelerinde biraz fazla oyalanınca olanlar oldu...
Geze geze yeşilin ve etraftaki sayısız şelalelerin tadına vara vara Sümela'ya doğru yol aldık..
Akşam üzeri olduğu için resimde de görüldüğü üzre sis basmıştı her yeri..
Buna rağmen heyecanlıydık..
Manastıra isteyen patikadan yürüyerek, isteyen arabayla çıkabiliyor. Biz arabayla çıkmayı tercih ettik.
Döne döne en yukarı kadar çıktık çkmasına ama bide ne görelim biz saati hiç esap etmemiştik .
Tam manastırın önündeyiz ve mesai saati bittiği için içeri giremedik....
Sözün özü geç kalmıştık.
 Sümela Manastır'ını sadece dışarıdan oda sisin elverdiği kadar görebildik..
Gezinin en fiyasko durumu bu oldu bizim için
Bu da bize ders oldu..
O gece Trabzon da kaldık.
Ertesi gün ver elini Rize...

 Karadenizin her şehri güzeldir.
Ama Rize bana tüm ilçeleriyle ayrı bir güzel geldi sanki..
Yine insanlar çok sıcak ve ilgililer, genç yaşlı yöresel konuşmalarına bayıldım.
Ayrıca Karadeniz'in en iyi çayı da Rize de yetiştiriliyormuş.   .
Biz sabah orda olduğumuz için kahvaltı yapmamız gerekiyordu..
Arabayı park ettik ve park görevlisine kahvaltı için yer sorduk ve o doğrultuda da
Cumhuriyet Meydanında yer alan Evvel zaman yöresel yemek evi'ni bulduk..

Evvel zaman yemek evinden öte bir yer...
Bahçe içinde,iki katlı bir biriden değerli eski eşyaların bulunduğu
bir çok değişik odaları olan güzide bir mekan..
İşin en ilginç yanı ise bu eşyalarla döşenmiş odaların birini seçiyorsunuz veee
 o oda da yemeğinizi yiyorsunuz..
Biz önce tüm odaları gezdik ve bir oda da karar kıldık kahvaltımız için..
İlgi ve kahvaltı güzeldi, çıkarken anı defterine yazı yazmamız istenildi ,
Furkan ve babamız seve  seve yazdı.. 
Eğer yolunuz Rize'ye düşerse görmeden dönmeyin derim..
Hemen paralelinde de Çaykur çay müzesi var orayı da gezebilirsiniz..  
***
Rize merkezde dolaşırken Balı ile ünlü olan,
 Anzer yaylasında ertesi gün şenlik olduğunu öğrendik...
Bir Rizeli'ye soralım derken ertesi gün için Anzer de kalacağımız yeri de kaşla göz arasında ayarlamış olduk..
***
Sıra da Ayder Yaylası vardı.. Ayder'e gitmek için Rize 'den ayrıldık..
Yol üzerinde Çamlıhemşin'e doğru giderken Fırtına Vadisi (deresi) olduğunu biliyorduk...
Derenin kenarlarında Raftingçiler için kurulmuş tesisler vardı..
Merak ettik durduk birinde nasıl yapıyorlar yakından görelim diye..
Bi de ne görelim normal vatandaşlar da tecrübeli rehberler eşliğinde rafting yapıyorlar..
Bizimkiler durur mu?
Çocuklarda babaları ile birlikte gerekli önlemler alındıktan sonra oldu mu sana raftingçi...
Hey ,hop nidaları ile bıraktılar kendilerini Fırtına'nın soğuk ve coşkun akan sularına..
İki rehber eşliğinde 7 km'yi gittiler ve sonrasında da araba ile geri döndüler..
Üzerindekiler rafting için çok ta müsait olmayan ben de annemle beraber nerede ise bir saate yakın onların geri dönüşünü heyecanla bekledim..  

Rafting ve derenin coşkulu akışı çocukların çok ilgisini çekti..
Döndüklerinde tüm giysileri ıslanmıştı..


Gülümseyen heyecanlı yüzler..
Sonrasında ver elini Ayder ,


Fırtına Vadisi(deresi) kenarındaki bungalovlar
 birbirinden güzel eşsiz manzaralar..


Rize de, Rize kalesi, Etnoğrafya Müzesi, Deniz içinde yer alan Pazar Kız kulesi, 
 Ayder ve Anzer Yaylaları,
Zil Kale, Fırtına Vadisi ve özellikle Ayder'e giderken ,
yol üzerindeki sayısız eski Osmanlı Köprüleri görülebilecek başlıca yerlerdir..
***
Devamında Ayder Yaylası'ndan  görüntüler gelecek inşallah.. 

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Pilav Üstü Enfes Tavuk....



Biz ailece bu ikiliyi çok seviyoruz..
Bilmeyen yapmayan yoktur sanırım.
Özellikle de mevlit türü toplantıların vazgeçilmez ikramıdır sanırım..
Pilavımız normal pilav bir espirisi yok yani.
Asıl lezzet tavuk kısmında,
 tavuk baharatlar limon suyu ve sarmısak rendesi ile çok daha lezzetli bir hale getiriliyor bu şekilde...   

Malzemeler
Pilav İçin
2 su bardağı pirinç (30dk ıslatılmış)
3 su bardağı tavuk suyu
1 yemek kaşığı tereyağı
2 yemek kaşığı sıvıyağ
tuz

Tavuk İçin
1 bütün tavuk göğsü (haşlanıp didiklenmiş)
Yarım çay bardağı sıvıyağ
2 diş sarımsak
1limon suyu
tuz, karabiber,
isot yada pulbiber,
köri, kimyon ve kekik

Hazırlanışı
Pilav için tencereye sıvıyağı koyup kızdıralım.
Islattığımız ve suyunu süzdüğümüz pirinçleri tencereye koyup sıvıyağ da karıştırarak pirinçler şeffaflaşıp tane tane olana kadar kavuralım...
Pirincimize, tuzunu ve tavuk suyunu ekleyip tereyağını ilave edelim ve önce yüksek ateşte, kaynamaya başlayınca da kısık ateşe alıp suyunu çekene kadar pişirelim.....
Pilav suyunu çekip pişince 15 dakika kadar dinlenmeye bırakalım.
Bu arada da tavuğumuzu kavurup hazırlayalım..
***
 Haşlanmış tavuğumuzu ince ince didikleyelim .
Didiklediğimiz tavuğumuzu kavuracağımız  tavamıza alalım..
Yarım çay bardağı sıvı yağımızı tavuğun üzerine döküp kavurmaya başlayalım.
Bu arada baharatlarımızı, limon suyumuzu ve sarımsak rendemizi de ekleyip çok açık olmayan ocakta 10 dakika kadar alt üst ederek kavuralım..
Pilavla beraber sıcak sıcak servis edelim..

Yanında bir bardak ayranla çok uyumlu olacaktır..
Bu tarif  Sevgili mintininmutfagi.blogspot.com'a gidiyor..

................................Afiyet Olsun............................

24 Ağustos 2010 Salı

Akraba Gününden Akraba İtfarına Geçiş...

Bu hafta sonu bir zoru daha gerçekleştirdik ..
Ne mi yaptık?
Ramazan dolayısı ile bu ay ki akraba günümüzü İftar buluşmasına çevirdik..
Hem de sadece bayanlar ve çocuklar değil eşleri de buna dahil ederek...
Aslında ev sahibi adına biraz tedirginlik duymadık değil hani,
tam olarak çocukları da saydım 45 civarıydı sayımız...
Bu kadar misafiri hem de akşam yemeğinde ağırlamak zor olur diye düşündük ..
Amaaa teyzem kızı Birsen hakkıyla kalktı bunun da altından..
Tabii bunda diğer kız kardeşlerinin katkısı da unutulmaz..
Bu bizim Birsende ki ilk günümüz değil bakınız önceki burada


Akşam üzeri İstanbul trafiğini aşıp da
Birsen'lere vardığımız da birbirinden güzel lezzetlerle donatılmış üçbuçuk sofra ile karşılaştık..
Neden buçuk ? Şöyle izah edeyim,
Sofraların biri bayanlara,biri erkeklere ,biri gençlere sonuncusu ise en miniklereydi.. 
Dedim ya akşamdı ,iftardı ve sofra başı muhabbet başkaydı...
Muhabbete dalıpta fotoğraf çekemedim desem ne dersiniz?..
Bu seferlikte böyle olsun bi dahakine telafi ederiz inşallah..
Sizleri iftar sofralarınız için fikir olması adına menüde ki lezzetlerle başbaşa bırakıyorum...

*Süzme mercimek çorbası
*  Etli ve soslu karışık sebze yemeği 
*Pirinç pilavı
*Zeytinyağlı fasulye
*Kuru patlıcan dolması
*Sirkeli karışık kızartma tabağı
*Yoğurtlu karışık salata(Marul,tavuk,mısır ve turşu)
*Yoğurtlu kabak salatası
*El açması börek
* Vişne suyu
*Şekerpare ve Tavuk göğsü 

Benim sayabildiklerim bunlardır ,unuttuklarım varsa affola ..
Birsen'e ev sahipliği ve lezzetli yemekleri için tekrar teşekkür ediyoruz. 

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Bostana ...


Şanlıurfa ve Diyarbakır da bostana Gaziantep’te Antep Salatası diye bilinen
 en güzeli lezzetlisi yaz mevsimin de taze taze yapılabilecek gerçek bir Anadolu Salatası ...
Malzemenin minicik  minicik doğranması ile lezzetler birbiriyle özleşiyor,
 harika bir tad ortaya çıkıyor...
Üzerine de nar ekşisi, sızma zeytinyağ ile bu salatanın özellikle sulu olanı makbul ....
Kaşık kaşık yemek için..

Malzemeler
2 adet domates ( iri ve sulu )
2 adet  orta boy salatalık
1 adet kuru soğan
çeyrek demet maydonoz
5-6 adet yeşil soğan
5 adet sivri biber
Yarım limon suyu
2 çorba kaşığı nar ekşisi
2 çorba kaşığı zeytinyağ
1 iri diş sarımsak
Tuz, isot

Yapılışı
Domates ve salatalığın kabuklarını soyalım ve  kuru ve yeşil soğan,sivri biber ve maydonoz  dahil olabildiğince minik  minik doğrayalım.
 Ardından zeytinyağ, limon suyu, sarımsak rendesi, isot ve tuzu ilave ederek  karıştıralım
 En son üzerinden nar ekşisini de gezdirerek servis edelim..

***Özellikle et yemekleri ,ızgara ve kebapların yanında iyi gidecek bir salatadır..

.................Afiyet Olsun.............

21 Ağustos 2010 Cumartesi

İncirli İmrik Tatlısı ( 199 )......



Aslında bu tatlıyı bugün paylaşmayacaktım ama
gel görki elim yanlışlıkla kaydı yayınlaya basınca böyle oldu...
Sütlü irmik tatlısına üniversite yıllarında kısaca 199 diyorduk..
Sebebi ise malzeme listesinde gizli..
Marketten aldığım incirler eve gelene kadar ezilme durumuna gelince ,
 incirleri kurtarmak için böyle tatlı üzerinde değerlendirmeyi düşündüm...

Malzemeler 
1 kilo süt
 9 yemek kaşığı irmik
9 yemek kaşığı şeker
vanilya

Üzeri için
4 taze olgun incir

Yapılışı
Önce incirleri yıkayalım,kabuklarını soyup rondodan geçirelim..
Daha sonra, 1kilo süt ve irmiği tencere de karışırtarak koyulaşıp ,kaynayana kadar pişirelim..
Tatlımız koyulaşınca ocağı kapatalım. Şeker ve vanilyasını ekleyip karıştıralım..
Servis edeceğimiz kuplara sırası ile biraz irmik tatlısı biraz incir olmak üzere dökelim...
Bu şekilde olabileceği gibi tatlıyı büyük bir cam kaba döküp ,üzerine incir ezmesini yayabiliriz..
İki şekilde de lezzetli ve hafif bir tatlı elde ediyoruz..

...........................AFİYET OLSUN................ 

Adıyaman Patlıcanlı Köfte ve Sandal Köfte...

Bugün sizlerle davet sofraları için enfes bir alternatif
olabilecek bir tarif paylaşmak istiyorum..
Aslında bir malzeme ile iki farklı yemek .
Birisi azıcık el oyalayan ama sonucu gerçekten buna değen sandal köfte diğeri ise 
uzun süredir denemeyi düşündüğüm ve Sevgili Cafe Pepela'nın hatırlatması ile yapmaya karar verdiğim Adıyaman'ın közlenmiş patlıcanla yapılan, patlıcanlı köftesi..
Cafe Pepela bu köfteyi tavuk köftesi ile yapmış çok da güzel olmuş ona da bir bakın derim..
Patlıcanlı köfte için size tavsiyem
 kişi başı makul ölçülerde olabilmesi için küçük patlıcanları tercih etmenizdir..  
Belirttiğim gibi bunlar iki ayrı yemek ben ikisini de görebilmeniz için bir arada yaptım..
Tercih sizin...

Pişmeden önceki hazırlanış ve şekiller yukarıdaki gibi..

Malzemeler
1 kilo orta yağlı dana-kuzu karışımı kıyma
1 büyük kuru soğan rendesi
2 iri sarımsak rendesi
1 kase kadar galeta unu(kuruyan ekmeklerden hazırlıyorum)
Çeyrek demet maydanoz
1 yumurta
3 yemek kaşığı sıvı yağ
2 yemek kaşığı su
karabiber , tuz ,
kırmızı pul biber , kekik

Püre malzemesi
2 iri patates
2 yemek kaşığı tereyağ
1 su bardağı süt
tuz, karabiber

sosu için
2 yemek kaşığı sıvı yağ
1 iri domates rendesi
2 yemek kaşığı salça
1 yemek kaşığı un
su , tuz
köftelerin üzerine
Kaşar peyniri ve domates dilimleri

ve
4 Orta boy közlenmiş patlıcan


Yapılışı
Önce sandal köfteyi anlatalım...
Köfte için kıyma,rendelenmiş soğan, ince doğradığımız maydanoz, galeta unu, yumurta, sarımsak rendesi, tuz ve karabiberi karıştırıp malzeme iyice birbirine girene kadar yoğuralım.
Hazırladığımız köfte harcının yarısını sandallar için kullandım.
Diğer yarısı ile de közlediğim patlıcanların üzerini kapladım..
Önce sandallarımızı oluşturmak için limon büyüklüğünde parçalar kopartıp, elimizde yuvarlayalım daha sonra içini hafif oyup oval sandallar oluşturalım...
Hazırladığımız oval köfteleri fırın tepsisine dizip 200 derece fırında 15 dak pişirelim.
Köfteler pişerken püreyi hazırlayalım..
Bunun için önce patatesleri  küp doğrayalım ve su ve az tuz ilavesi ile iyice haşlayalım.
Patatesler iyice yumuşayınca süzüp, ezelim püre haline getirelim.
Tuzu az ise ekleyelim. Tekrar ocağa alıp süt ve tereyağı ilaveleri ile pürüzsüz hale getirelim..
Yarı pişmiş köftelerin içine püreyi eşit şekilde yerleştirelim..

***
Siz eğer daha değişik birşey isterseniz pürenin altına garnitür hazırlayabilirsiniz veya mantarlı bir harçta olabilir..Püreyi harcın üzerine ilave edebilirsiniz..
Sandal köfte bölümü hazırdır..

***
Patlıcanlı köfteye gelince 
Patlıcanları közleyelim. Sapları kalacak şekilde kabuklarını soyalım.
Köfte harcımızın kalan diğer yarısı ile közlenmiş patlıcanlarımızı kaplayalım..
Fırın tepsisine koyup 200 derecede 15 dakika kadar pişirelim..

Sosumuzu hazırlayalım.
Bunun için küçük bir tencereye 2 yemek kaşığı sıvı yağda rendelediğimiz domatesi ve salçamızı ve sosu yoğunlaştıracak olan unu da ekleyip kavuralım ...
  Suyumuzu ekleyip bir taşım kaynatıp sosu uygun kıvama getirelim..

Tepsiye aldığımız sandal köftelerin ve patlıcanlı köftenin de üzerine gelecek şekilde sosu tepsiye dökelim..
Üzerlerine birer domates ilavesi ve kaşar peyniri dilimleri ile fırında
 200 derece de15-20 dakika kadar daha pişirelim..

*
*

*
Tarifi karışık bulmuş olabilirsiniz ama inanın çok kolay ..
Anlamadığınız ,takıldığınız bir yer olursa sorabilirsiniz..

..................Afiyet Olsun...................

20 Ağustos 2010 Cuma

Zeytinyağlı Kabak Çiçeği Dolması....

Tek lokmalık çok lezzetli bir dolma ; 
Kabak çiçeği dolması çok lezzetli ama yaparken azıcık  el oyalayan bir dolma.....
Bu dolma sanırım ege ve akdeniz mutfağına ait..   
Anadoluda pazarlarda da satıldığını duydum ama hiç rastlamadım... 
Ben köyde bahçeden büyük bir zevkle topladım..Bununda bir püf noktası varmış... 
Sabah'ın erken saatlerinde hava tam ısınmadan ,
kabak çiçeklerini toplamak ve solmadan hemen doldurmak gerekiyormuş...
Öncelikle çiçeklerimizin  kenarlarındaki dikenlerini ve içteki tomurcuk kısmını temizleyerek başlayalım...


Malzemeler
Ben 50 kadar kabak çiçeği kullandım. 
 Çiçek başına 1 tatlı kaşığı pirinç
 Taze soğan ( ya da 2 kuru soğan )
 1 çay bardağı zeytinyağı ( harcına ve üzerine )
 1 su bardağı su
Biraz dereotu ve maydanoz,nane
2 Domates , tuz , yenibahar
2 küp şeker,karabiber

Yapılışı
Soğanı minik doğralayım,ve sıvıyağda kavuralım .
Domatesi rendeleyelim ve soğanlarla birlikte kavuralım..
Pirinci ilave edip biraz daha kavurup tuzunu ve diğer baharatları ilave edip kavurmaya devam edelim.
Pirinçlerin üzerine suyu ilave edip kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirelim
Ocağı kapattıktan sonra harcın biraz ılımasını  bekleyelim.
Yıkayıp temizlenmiş olduğumuz, kabak çiçeklerini dikkatli bir biçimde harcı çok koymadan dolduralım...
Eğer kabak çiçeklerine harcı çok koyarsanız pişince patlar ve hoş görünmez..
Doldurduğumuz çiçeklerin ağız kısımlarını kapatarak tencereye yerleştirelim.
Üzerine az sıvıyağ gezdirelim ve dolmaların üzerini çok az geçecek kadar suyunu ilave edelim..
Porselen bir tabakla kapatıp kısık ateşte pişirelim..

***  
Sarmısaklı yoğurtla servis yapalım..
  
.................................Afiyet Olsun........................

19 Ağustos 2010 Perşembe

Karadeniz Turu 7 .Gün...

KÜMBET YAYLASI, ESPİYE


Gezimizin bu aşamasında biraz akrabaların yanına uğrayıp ,
kısa bir süre için yerleşik hayata geçmeyi düşündük...
Giresun Kalesi'nden sonra direksiyonu Kümbet yaylasına çevirdik..
Yayla yolunda orası olmaz burası olmaz derken bizim kahvaltı etmemiz öğle üzerini buldu..
Babamız semaverde çayımızı,  ben masayı hazırlarken çocuklarda çevrede minik çileklerden topladılar..
Bilmeyenler vardır belki Karadeniz'in bir çok yerinde çocukların kollarına taktıkları ,
susamsız simitlerden yapılır ve çokça da satılır ..

Veee  pazartesi öğlen yeşilin her tonunun bulunduğu çamlar içindeki Kümbet Yayla'sındayız nihayet....
Bana göre yayla dediğin tam da Kümbet gibi olmalı ..
Büyük çam ormanları ,yeşilin en canlı tonları ,doğal yiyecekler daha neler neler...
Özellikle Temmuz'un 18' i gibi Kümbette yayla şenliği oluyor ki kaçırılmayacak güzelliktedir...
Kısacası görülmeye değer bir yerdir..

 
Biz Kümbet'te bulunan akrabalarımız eşliğinde mantar toplamaya gittik..
Çocuklar ilk defa mantar toplayacaklardı ,gerçi bende en son çocukluğumda böyle bir şey yapmıştım..Bir bilenle gittiğimiz için nerede mantar olur, hangi mantar yenilebilir bunları uygulamalı olarak öğrendik.. Fotoğraflardan da anlaşılacağı gibi mantar cennetine düştük.
Ayağımızı nereye bassak mantardı..Mantarları çok zevkle topladık, hatta çoğu zaman ,
ben daha çok toplayacağım diye yarış bile yaptık..


Kümbet Yaylası'nın şenliğinin yapıldığı alan çok geniş ve güzel
eğer giderseniz bu alanı görün derim ..
Dereli belediyesine burdan bir duyuru da bulunmadan da edemeyeceğim..
Rabbim böyle muhteşem bir yeri size vermiş daha temiz olabilirdi..
***
Biz kahvaltımızı evde değilde yeşillerin içinde yapmayı tercih ettik..
Daha sonra Şebinkarahisar'a geçtik..
Annem, kardeşim ,çocukları ve biz kocaman bir aile, bir gün bir gece de orada geçirdik....


Ertesi sabah babamız ve çocuklar büyük bir zevkle Şebinkarahisar kalesine tırmandılar..
Tırmandılar diyorum çünkü kale ilçeye tamamen hakim kayalıkların üzerine yapılmış..
Kalenin tarihinin  Roma döneminden daha eskiye gittiği söyleniyor..
Biraz harap ve bakımsız olsa da kalenin haşmeti hala yerinde..


Bu arada anne ısrarıyla kışlık kullanılmak üzere eriştemizi de orada yaptık..
Ertesi sabah Şebinkarahisar'dan ,gezi sonunda tekrar dönmek üzere Espiyeye'ye doğru yola çıktık.. 


Espiye Giresun'un 45 km uzaklıktaki ilçesi aynı zamanda da eşimin memleketi..
Biz köye ayak basar basmaz az bir dinlendikten sonra çocuklarla fındık toplamaya başladık..
Köydeki insanlar taze fındık yemekten çok ta hoşlanmasa da biz bayılıyoruz..
Beline fındık sepetini(tokasını) takan doğru bahçeye geçti.
Çocuklar yine sen çok topladın ,ben daha çok topladım yarışına girdiler...
O gün çok sıcaktı, zevkine de olsa fındık toplamak bizim için çokta kolay olmadı..
Bu sene fındık toplamaya insanlar,
 ramazandan bir hafta kadar önce başladıkları için çok zorlandıklarını düşünüyorum.
Rabbim yardımcıları olsun.. 
Sofraya gelen hiç bir ürün kolaylıkla gelmiyor kıymetini bilmek lazım....

Biraz sebze meyveleri görmek için diğer  bahçeyi dolaştık..
Karadeniz de sürekli yağmur havası olduğu için genelde sebze ve meyveler sulanmadan büyüyor..
Ürün çeşitliliği de bu yüzden bir hayli fazla..


Mesala bu kabak çiçeklerini bahçeden topladım ve abartısız pişince ,
lokum tadında olan dolmasını yaptım ..
Tarif postunu hazırladım, amaaaaa yarına inşallah...

Yoğurtlu Patates Salatası...


Yoğurtlu patates salatası ,pratik ve bir o kadar da bereketli bir salatadır  ..
 Yapılışı çok kolay, malzemeleri de her an evde bulunabilecek malzemeler.
İftar sofraları için de hafif bir salata alternatifi olabilir...
Malzemeler

4 orta boy patates
2 salatalık
2 diş sarımsak
1 su bardağı kadar yoğurt
1 kaşık mayonez
Dereotu
Tuz, karabiber

Hazırlanışı
 Patatesleri iyice yıkayalım, kabuklarıyla birlikte haşlayalım.
 Soğuyunca kabuklarını soyup, geniş bir kaba rendeleyelim.Kabuklarını soyduğumuz  salatalıkları da patateslerin olduğu kaba rendeleyelelim...
 Sarımsakları üzerlerine rendeleyelim.
Yoğurdu, tuzu,karabiberi ve mayonezini ilave ederek karıştıralım.
Kıvamını ayarlamak için yoğurt miktarı artırıp azaltılabilinir.
Dereotunu küçük küçük doğrayıp, karışıma ilave edelim, son bir karıştırıp servis tabağına alalım.
Üzerini de keyfinize göre süsleyin. Ben yağda yaktığım nane ve kırmızıbiber karışımını kullandım..
Dereotu bu salataya çok yakışıyor ama ben hariç bizde yiyen olmadığı için eklemedim..


....................................Afiyet Olsun................................

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Karadeniz Turu 6. Gün...

ÇARŞAMBA,ORDU,PERŞEMBE VE GİRESUN


Üstteki görüntüler Samsun'un ilçesi Çarşamba'dan...
Çarşamba'nın tam ortasından Yeşilırmak geçiyor
 üzerinde de görüldüğü gibi Çarşamba köprüsü yer alıyor.....
Samsun'dan sonra konaklamak için Çarşamba'yı seçtik..
Ertesi sabahta erkenden Göğceli Camii'ni(Çivisiz cami) görmeye gittik..

Göğceli Camii yukarıda görülüyor..
 Göğceli Mezarlığı içinde yer alıyor bu camii .Mezarlıktan geçerek ulaştık bu camiye..
 1335 yılında onarım geçirmis...
Caminin yapılışı  ve şekli alışılmışın dışında.. 
Tek katlı cami üst üste yığma şeklide yapılmış ,duvarlarını tek parça kalaslar oluşturuyor..
Camide dövme demir çivi, yalnız direk başlarının kirişlere bağlantısında ve harim kısmında revak bölümlerine doğru uzanan merteklere yapılan eklerde kullanılmıştır. 
Kısacası caminin neredeyse tamamı tahtadan ve çok az çivi kullanılarak yapılmış..
Caminin içerisini camdan başımızı şöyle içeri  uzatarak görebildik..
Sağ olsun imam camiyi kilitlemiş gitmiş.. 
..

Çarşamba'dan sonra fındığı ile ünlü  Ordu'yu da şöyle bir görüp ,ufaktan bir gezip beğendikten sonra
 Ordu'ya bağlı olan Perşembe ilçesindeyiz.....
Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzre şirin bir Karadeniz kasabası daha..
Bizim amacımız 20 km kadar batısında yer alan Yason Burnu'nu görmek ...


Yason Burnu ya da diğer adı Yosun Burnu işte burası.....
Küçük ama güzel bir doğal görünüme sahip bir yarımada burası.
Eski Ordu- Samsun karayolu üzerinde.
Yason Burnu'na özelliğini veren Rumlar tarafından yaptırılmış,
daha sonra restore edilmiş Yason Kilise'si , burnun ucunda da deniz feneri var..
Yer olarak çok doğal bir yer..
Fotoğrafta da görüldüğü gibi gelin hanım fotoğraf çekimi için orayı tercih etmiş
***
Burda belirtmeliyim eğer sadece Doğu Karadeniz'i görecekseniz  geziye Ordu'dan başlamalısınız...
Bana göre asıl Karadeniz buradan sonra başlıyor ve buradan sonra yollar batı karadenizdeki gibi dar  ve sorunlu değil  , tam tersi yollar çok geniş ,uzun tünellerle daha da zevkli hale getirilmiş......   


Eveeet sokakların boşluğundan da anlaşılacağı üzre bir pazar sabahı ,memleket topraklarındayız...
Yani fındık ve kiraz diyarı Giresun'dayız...
Giresun isminin, yabani kiraz ağaçlarından dolayı "Kiraz diyarı" veya Spartacus isyanını bastıran komutan Kerasus'tan gelmiş olabileceği söyleniyor...

Giresun' a gidince  

Giresun Kalesini, yaylalarını ve müzesini,
Giresun pidesini (Espiye yolu üzerinde ki kukul pide), yöreye ait yemeklerin (Kara lahana çorbası, karalahana diplesi, hamsi ve balık çeşitleri,turşu kavurması,mıhlama) yemeden dönmeyin derim..
Hemen merkezde Deniz Lokantası bunlar için uygun bir yerdir..
***
Mevsimi ise özellikle yol üzerlerinde köylülerden taze fındık da satın alabilirsiniz...

Biz vakit kaybetmeden Giresun Kalesine doğru araba ile tırmandık.....  
Tırmandık diyorum Giresun Merkez yokuşlardan oluşuyor..
Kaleden Giresun'u ve Karadeniz'in humteşem maviliğini kuşbakışı görebilisiniz...  
Kalede yeşillikler arasında özellikle Milli Mücadele Kahramanı Topal Osman Ağa’nın anıt mezarı, mağaralar, kaba taşlarla örülmüş surlar ve taş kabartmalar görülebilecek önemli noktalardır
Kale içinde de yöresel hediyelik eşyalar bulabilirsiniz... 


Unutmadan kaleye kıvrım kıvrım yollardan çıkarken yolun sağında kalan
Karvulur kavrulmaz diye bir yer var..
Ballı fındık ezmesi tavsiye edilir..


Yine kaleden inerken karşılaşacağınız Seyyid Vakkas Türbesi ziyaret edilebilir..
Seyyid Vakkas; Fatih Sultan Mehmet zamanında büyük yararlılıklar göstermiş ve bir çatışma sırasında şehit düşmüş bir uç beyi imiş...


Giresun Müzesi de görülebilecek yerler arasında..
Müzeler pazartesi günleri kapalı  oluyor bunu da hatırlatmış olayım...
Giresun'dan sonra Giresun'a bağlı Kümbet Yayla'sına gittik..
Kümbette çocuklarla büyük bir zevkle mantar topladık... 
Bir sonraki yazıda Kümbetten devam ederiz inşallah...  
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...